Ciddiyetsiz, kendine her yerde Quyin diyor ve adı Melike.

8 Mart 2015 Pazar

Şahmelek - Merve Akıncı [İnceleme/Yorum]


Öncelikle Google'da yoruma eklemek için resimler ararken -resimsiz olunca gözlerim çok yoruluyor- çok hoşuma giden çalışmalar oldu.  O yüzden ilk, yapanların tek tek ellerine sağlık demek istiyorum.

Şimdi bu yoruma nasıl başlayacağımı gerçekten oldukça uzun bir süre düşündüm. İlk cümleler her zaman bana son cümleleri kurmaktan daha zor gelmiştir, eksilerden mi artılardan mı yoksa olasılıklardan mı başlayacağıma karar veremem falan fistan derken çorba olur. O yüzden açıkça söyleyeyim, eğer elimden kayar da kitapla ilgili spoiler verirsem kusuruma bakmayın. İnanın kitabın size yarısını anlatsam, yine de spoilerı hakkıyla yemiş olmazsınız. Tahmin edilmesi zor bir kurgu değil nitekim.

Gerek goodreads olsun, gerek Ezgi olsun, gerek 1000kitap yorumları olsun, herkes tarafından oldukça eleştiri almış ama aynı zamanda da 4. baskısı hazırlanan bir kitaptı ve ilgimi çekmedi desem yalan olur. Okumaya başladığımda gözüme batan o kadar çok detaya denk geldim ki hepsini bir bir unutacağımı bildiğimden önüme defteri açıp not tutmaya başladım, sanırım defter sayfasının üzerine attığım Şahmelek İnceleme başlığından dolayı şuan bu yazıyı da İnceleme/Yorum adı altında yazıyorum. Yoksa tam bir inceleme olacak mı emin değilim. 

Öncelikle karakterlerden bahsetmek istersek, hikaye İde isimli, 22 yaşındaki üniversite son sınıf olan kızımız tarafından anlatılıyor. Bu kızımızın ailesi belirli bir nedenden dolayı Amerika'da ve kendisi de Balkanlı'ların evinde kalıyor. İşte hikayemizin de meşhur bir diğer kahramanı Aslan Balkanlı, bu evin 31 yaşındaki oğlu.

İçerikten başlamak gerekirse, ilk bölümde yazarın bizimle paylaştığı şöyle bir cümle var. 

"O, Aslan Balkanlı'ydı. Reddedilemez bir adam ama insafsız bir reddediciydi."

Bu tip cümlelerden her zaman çok hoşlanmışımdır. Daha kitabın girişinde şöyle bir cümleyle karşılaştığımdan, Aslan Balkanlı gözümde sert bir insan olarak canlandı. Kesinlikle çok farklı profiller çizildi, hayallerimde kaba saba, vurdumduymaz hatta belki diktatör Aslancıklar bile oluştu, düşünün o kadar uçsuz bucaksız düşündüm Aslan'ı. 

İnsanlar bir hikayeyi yazdıkça karakterleriyle bağdaşır. Bir kısmı karakterini yarattığı kişilik çerçevesinde konuşturur, davranışlarını o şekilde yönlendirir; bir kısmı ise zamanla karakterin kişiliğinden ödünler vererek onu tamamen karma karışık bir şeye çevirir. Aslan Balkanlı benim için kitabın ilk 200 sayfası boyunca karma karışık bir şeydi. Sert biri olarak tanımlanıyordu ama değildi, ulaşılmaz gösteriliyordu ama değildi. Değildi, değildi, değildi. Aslan Balkanlı ne olduğu belirsiz, kişiliği tanımlanamaz birisiydi benim için bir süreç boyunca.

Bir yerlerde mi ne gördüm, Aslan için çakma Mr. Grey demişler. Hayatımda duyduğum en saçma şeyler sıralamasında sanırım ilk ona girerdi. Her takım elbise giyen adama yapıştırılan bu Mr. Grey damgasının çakmasını taşıyamayacak kadar saçma bir adam bence Aslan Balkanlı. Christian, Elli ton serisinin başında kontrol manyağı, sözünü dinletmeyi seven bir adamdı ve biz kitap boyunca onun aşık olup yumuşamasının sürecini gözlemlemiştik ama Şahmelek'i sanırım zamana meydan okuyan kitap olarak adlandırabiliriz. Karakterler arasındaki yakınlaşma anlamlandırılamayacak bir hızla 29., evet tam da 29. sayfada başladı. Ciddi manada vay canına.

Wattpad'de yazan insanlar bilir, hem kendi yazma isteğin, hem de okuyucunun okuma hevesi açısından olayları makul bir seviyede hızlı ve heyecanlı tutmak en önemli püf noktalardan biridir. Şahmelek, eğer bir Wattpad kitabı olarak kalsaydı eminim ki bu kadar rahatsız edici olmazdı. Aradaki fark ne inanın anlamaya çalıştım ancak bulabildiğim tek mantıklı açıklama, kelimelerin kitap yaprağına döküldüğünde taşıması gereken yükümlülüklerin arttığıydı. Çünkü  Wattpad'de bir bölüm okuduğunuzda, yazar diğer bölümü yükleyene kadar zihninizi dinlendirirsiniz lakin kitap okurken -özellikle benim gibi tek gecede kitap bitirme gibi alışkanlıklarınız varsa- bir anda olaylar o kadar uçuyor ki, şaşırıyorsunuz. Sanırım bu gerçek bir kitapla, Wattpad kitapları arasındaki farkı anlamaya itti.

Gelelim bir diğer kahramanımız olan İde'ye.

Şu zamana kadar okuduğum bütün kitaplarda ana karakterlerle aram sıkı olmuştur ama bu kitapta İde beni delirtti. Kendisi psikoloji okuyor lakin çoğunlukla o kadar 0-5 yaş düzeyi düşünceleri oluyor ki, anlamlandıramadım. Bunu saflık kisvesi altında değerlendirebilmeyi dilerdim ama aptallık ile ikisi arasındaki farkı ayırt edebilecek bir yaşta olduğuma inanıyorum. İde belki yerine göre saf, evet. Ama İde aynı zamanda da aptal.

"Peki o halde... Tekrarlanırsa sözünü dinleyeceğimi bil... Şimdi doğru eve küçük kız..."

Ne? Küçük kız da nereden çıkmıştı? Beni sahiden küçük mü görüyordu? 

Şu diyalogta resmen çığlık attım. Ciddiyim, şuna benzer o kadar çok saçma sapan diyalog okudum ki rahatsız edici olmaktan da öte bir boyuttaydı benim için. Üstelik 31 yaşında bir adam ile 22 yaşında bir kadın. İde psikoloji dördüncü sınıfta okuyor, mezun olacak ama daha insanları tanımayı geç karakter namına tek bir temel şey göstermeyen Aslan Balkanlı'nın kullandığı sıfatı anlayamayacak kadar toy?

Bir diğer İde'den İnciler alıntısı yapmak istiyorum.

Yol boyunca tek kelime etmedim. O da etmedi. Sonunda arabayı bir binanın önüne çekti. Bakışlarımı camdan dışarıya çevirdiğimde Çocuk Esirgeme Kurumu'na geldiğimizi gördüm. Bunu gerçekten beklemiyordum. Onun buraya bağış yapıyor olduğu; bağışı geç, gelip buradaki çocuklarla ilgilendiği hiç aklıma gelmezdi.


Olayın öncesinde Aslan nereye gidecekleri ya da ne yapacakları hakkında en ufak bir bilgi vermiyor. En ufak bir ipucu bile. Ne yaptığı hakkında alıntıda da dediği gibi tek kelime etmiyor. Ama Çocuk Esirgeme Kurumu'nu gören İde, anında Aslan'ın oraya bağış yaptığını, gelip oraya çocuklarla ilgilendiğini anlıyor. Hem de binaya tek bakışıyla. Bu da akıllara şu soruyu getiriyor, ARKADAŞLAR ACABA İDE PEYGAMBER OLABİLİR Mİ?

Anlaşıldığı üzere İde anlaşılamaz bir karakter. Hissettikleri insana yapmacık geliyor, anlattığı şeyler sanki sırf anlatılmak için yaşanıyormuş gibi. Açıklayamadım şuan lakin bence üstteki örneğim bile bunu anlatıyor, tek bakıştan ve tek durumdan yaptığı çıkarımlar kitap boyu süregelen bir şey ama yerine göre de çok aptal. Eğer İde, Aslan'ın ona her iltifatından ya da hakaretinden sonra kendi kendine çocukça sorular soracak kadar aptalsa, onu zeki biri diye değerlendirip kolay çıkarım yapan bir insan kefesine koyamayız. Eğer İde insanları tek hareketlerinden çözen biriyse, bu durumda da dağa taşa "Ne? Gerçekten öyle mi? Sahiden öyle miydi?" gibi soruları sorması mantık dışı. Kısacası çelişkili durumlar silsilesi bildiğiniz.

Değinmek istediğim bir diğer nokta, kitabın ilk bölümünde de piyano çalan ve bir süre sonra bunu her gece yapmak gibi bir adet edinen Aslan'ın o büyülü piyanosu. Her seferinde bu piyanonun sesini duyan ve Aslan'ın yanına gelen de İde oluyor ne hikmetse. Şimdi şöyle bir noktaya değinmek istiyorum, bu adam annesi ve babasıyla aynı evde yaşarken gece gece nerden geliyor bu rahatlık? Hani bu piyano sesinin tılsımı yalnızca İde'ye mi ait de duyan bir o var bir türlü çözemedim. Gitar değil sonuçta ya, bildiğin piyano. Çıkardığı ses koskoca evi inletir o gecenin sessizliğinde.

Kitabın buna benzer garipsenecek başka olayları da var. Dağ başında filtre kahve içen Aslan, sadece Aslan içerken görüp onun filtre kahve olduğunu anlayan İde gibi mesela... Size kitabın fantastik olabileceğini söylemiştim, öyle değil mi? 



Açıkçası kitapta İde, Aslan'a ne zaman aşık oldu anlayamadım. Bence kimse de anlayamamıştır bunu. Bir, İde'nin o fikri aklına bile getirmediği ama adamın yoluna paspas olduğu dönem var. İki, İde'nin Aslan'a karşı olan çekimini duygusal olarak nitelemek istemediği ama adamın yoluna paspas olduğu dönem var. Üç, İde'nin Aslan'a aşık olduğunu kesinkes fark ettiği ve adamın yoluna paspas olduğu dönem var. Ha bana sorarsanız, İde'nin aşk sandığı şey afilli betimlemelerden ibaret ama bu konuyla ilgili zaten çok enteresan notlar düşmüşüm, şimdilik o bir sonraki konumuz.

Şimdi şu kitap boyunca paspas olan İde'den bahsedelim.

Bir kere kesinlikle itaatkar bir karakter olduğunu düşünüyorum ki bazı sahnelerde İde yine beni delicesine çıldırttı. Feministlik damarım bazen çok ağır basar ve bu kitapta onu sahiden yaşadım. Şimdi bir spoiler vermiş olacağım sanırım üzgünüm ama kitapta en rahatsız olduğum yeri belirtmeden geçmek istemiyorum.

Aslan ve İde'nin yakınlaştıkları bir sahne var, bu sahnede Aslan İde'nin bakire olmadığını öğrenince kudurup kızın bildiğiniz ağzına sıçıyor. Hadi neyse, diyelim erkeklik damarına basılmıştır, eyvallah. Ama ya İde? Üç dört tane özür dileme sahnesi, ağlayan İde, özür dileyen İde, Aslan'a bir kere bile sen bakir misin peki diye sormayan İde...

Erkek ve kadın eşittir. EŞİT. Kimse aptal bir zar yüzünden köpek gibi bir muamele görmeyi hak etmez. O muameleyi görüyorsa da kendini köpek yerine koymak yerine gururlu davranmalıdır, kendini ezdirmemelidir, çünkü o bir kadındır ve kadınlar en narin yaratıklardır. Aşağılanmak, ezilmek, küçümsenmek ya da hor görülmek için değil sevilmek için yaratılmışlardır. Bir kadın bir kadına nasıl suçu olmayan bir şey yüzünden özür diletir ki? Ben bir okuyucu olarak rahatsız olmuşken yazarın bunu yazmaya gönlünün elvermesi sahiden şaşırtıcıydı. Sanırım o sahneleri okurken ciddi manada sinir krizi geçiriyordum.

İde'ye olan sempatim o sahnede kökten koptu. Çünkü İde'nin giden bekareti için Aslan'dan özür dilemesi, tamamen Balkanlı'nın koca egosunu tatmin etmek adına yapılan gösteriden başka hiçbir şey gibi gelmiyor bana. Bu sanırım biraz kötü bir yorumlama şekli oldu ama kitabı okursanız sanırım ne demek istediğimi mutlaka anlayacaksınız. Aşık olmakla köle olmak arasında farklar vardır, İde hangisi? 

                          »» ««

Bazen gerçekten çok garip bir tespitçi olabiliyorum, şuan notlarıma bakarken fark ettim djkf. Bakın aynen şunu yazmışım:

"İde, insan mı yoksa ütopik bir Aslan fetişçisi mi anlamak mümkün değil. Adamla ne zaman öpüşse cümleleri mecazlaşıyor, garip betimlemeler içine giriyor. Yanıyor, donuyor, kendinden geçiyor. Aslan Balkanlı acaba sadece öpüyor mu yoksa öpmek kisvesi altında kıza ağzıyla uyuşturucu mu veriyor şüpheli. Kitabı fantastik roman sandığım zaman dilimi, toplam okuma süresinin %50'sini kaplamakta. Zaten kitabın %50'si de öpüşme."

 Bir yerden sonra -ikinci öpüşmeleri- öpüşme sahnelerini okumayı bıraktım. Çünkü resmen artık aynı şeyler yazıyor gibi geliyordu. Aslan'ın dudakları İde'yi yakıyor, İde'nin kalbi heyecandan pır pır ediyor. Aynı şeyler sevişme sahnelerinde de gerçekleşti. Bir olay anlatılırken gerçekliklerden de söz edilmeli hani ama İde maşallah, hem Aslan'ı hem de içindeki o yanmadır, donmadır, kimyasal tepkimedir, maddenin hal değişimidir, hepsini o kadar çok betimlemeye meraklıydı sahnelerin çoğunu atladım. Pişman değilim, bana da bir şeyler kaybettirdiğini düşünmüyorum.

Karakterlerin çoğuna göre de Aslan Balkanlı'nın yaptığı her şeyde haklı bir neden vardı. İde'nin yakın arkadaşlarından biri olan Çağrı'ya göre, Balkanlı'ların evindeki Dilber Teyze'ye göre. Bir an sahiden şey diye düşündüm, acaba Dünya'da mı yoksa krallarını Aslan belirleyen bir gezegende mi yaşıyorlar? Çünkü kitabın başlarında da her yerden Aslan çıkıyordu. Değişik, sadece değişik. 

Son olarak değinmek istediğim nokta da koskoca kitapta tam anlamıyla gerçekleşen olay sayısı sanırım iki ya da üçtü. İki tanesi hafif bazlıydı sanırım, birisi de bir otuz sayfalık bir şeydi. Onun dışında kitabın başlarını saymazsak kalanı cinsellik olarak değerlendirilebilir. Tamam, bu normal bir kitap için eh denilip geçilebilecek bir şeydir lakin 484 sayfalık bir kitapta eğer tutup da belli başlı bir olay, herhangi bir heyecan yoksa onu özel kılan ne vardır ki? Herkes cinsellik yazabilir. Herkes iki karakteri öpüştürerek üç sayfayı tamamlayabilir. Şahmelek kitabını diğerlerinden ayıran sanırım tek şey adıydı, sadece adı.

Puanlama yapmıyorum çünkü genelde yanlış yaparım ama 1000kitapta kendisine çoğu arkadaşımın aksine (çoğu 1/10 olarak değerlendirdi) 3 yıldız verdim. Şu yukarıda saydığım bu yorumlara rağmen neden 3 verdiğimi tam nedeniyle açıklayamam ama bir insan eğer 484 sayfalık bir kitap yazdıysa benim için emeği karşılığında iki yıldızı hak etmiştir. Üçüncü yıldızı vermemin nedeni ise sanırım bana çok değerli bir şeyi öğretmesiydi.

Bir insan sürekli iyi kitaplar okuyacaktır, her kitaptan bir hayat dersi alacaktır diye bir şey söz konusu bile değil. Bazen sadece okursun. Size de bazen sadece okumayı öneriyorum, en azından kafa dağıtıyor. Sadece bu.



4 Mart 2015 Çarşamba

Okuma Listesi: Mart



Öncelikle, yaşasın artık bahar geldi havasına girdiğim birkaç günün ardından deli gibi yağan yağmur ve yeniden başlayan soğuklar resmen beni kapak etmeseydi, çok daha neşe dolu,  tam anlamıyla Mart havasında bir liste sunuşum olacaktı ya, neyse. Demek ki kısmet değilmiş, ben yine de Mart'ın gelişi adına bütün kedilere başarılar diyeyim de, anlayan anlasın hjdkfg

Aslında bu ay delicesine ders çalışmam lazım ve listeyi baya kısa tutmam gerekiyordu ama daha tarih 4 Mart'ı gösterirken çoktan 2 roman bitirmem, bence bu ayın biraz çekişmeli geçeceğini işaret ediyor, yine de size bütün okuyacaklarımı açmayacağım çünkü eğer okuyamazsam net olarak rezilliğin dibi hjkdfg O yüzden hadi başlayalııım.

#1 #2 #3 Labirent Serisi 
 Öncelikle daha dün ilk kitabını, tek gecede ve tek solukta bitirdiğimi belirtmek istiyorum, Allah'ım dehşet ötesi bir şeydi. Kitapla ilgili yorumumu tek olarak değil, seriyi bitirdiğimde yapmayı tercih ettiğimden dolayı şimdilik okunma listemde duruyor. Kalan iki kitabı muhtemelen bir ya da iki haftaya bitirmiş olacağımdan ötürü, yakında yorumu gelir ya jkfklg Ama hiç kötü bir şey yazacakmışım gibi hissetmiyorum açıkçası, bu kitabı deli önerenler vardı ama okuması bana daha yeni kısmet oldu, daha sadece ilk kitabı okumama rağmen ben yine de tavsiye ederim.


#4 Şahmelek
 Wattpad bazlı bir blogger olduğumdan (sen ne zaman blogger oldun be haspam?) dolayı adını duymamamamın imkanı olmayan bir kitap. Daha kitap haline dönüşmemişken okuduğum ve içsel tasvirinden ötürü sıkıldığım bir kitaptı. Yarın elime geçecek kendileri ama elimde de fazla kalmayacakmış gibi hissediyorum. Kelimeler kitap sayfasına düşünce belki daha farklı bir hale gelmiştir yine de belki. Net bir tespit yapmak istemiyorum. Zaten ben hızlı okuyanlardan, başlayınca da beğenirsem direk bitiren tiplerdenim. Bilmiyorum yani, Goodreads'teki yorumlara bir göz attım da çok ağır eleştirenler olmuş. (O eleştiren kişi de düşmanıma söylemeyeceğim şeyler yazmış çok maşallah hjdkg.) Vallaha ben de yorumlamazsam çatlarım, o yüzden çok yakında bir Şahmelelek yorumuyla buraya gelmezsem bilin ki kitap elimde paralanmış ve bırakmışımdır, yoksa başka bir mantıklı açıklaması yok.

#5 Uçurtma Avcısı
Ayy, hala bu kitabı okumamış olan beni lütfen dışlayalım. Taa, yazın almış olduğum ama hala öyle rafımda duran, ağlarcasına "Beni oku" diyen bu kitabı artık okumam gerekiyor ama inancım ciddi manada sıfır. Ya başlayamadım ben bir türlü bu kitaba, niye bilmiyorum ama hep bir neden çıktı ve yirminci sayfasında bıraktım. Aslında herkesin beğendiği bir kitap ve sırf bu nedenden bile tek gecede bitirebileceklerim listesinde ama kader sanırım onu okumamı istemiyor. Sanırım bir hayat dersi alacağım ama, "Sen böyle cahil, mal gibi kal." mesajı veriyor ya neyse, hırslanıp bitirmem dileğiyle.


Aslında buraya iki kilometre kadarcık daha kitap yıkacaktım ama sonra okuyacağım kitapları yazınca, yorumunu yayınlarken süprizi kaçıyor. Siz benim neyi yorumlayacağımı bilirseniz nerede ekşın, nerede heyecan, haksız mıyım jklfgh

O nedenle yalnız beş kitap vermiş olayım, bir ayda okunmak için az ama Okuma Listesi'nde paylaşmak için yeterli bir sayı. Yine de aylara başlarken bu okuma listelerini hazırlamak ve hedef belirlemek çok daha iyi oluyor, en azından normalde okuyacağından çok daha fazla okuduğun kesin.

Herkese musmutlu Martlaaar!

Dipnot:Özellikle kedilere.

1 Mart 2015 Pazar

Şubatta Okuduklarım



Takvim Mart 1'i gösterdi, öyleyse artık bir liste çıkarma vakti geldi dedim, yaptım!
-Quyin Ağaoğlu

Şubatta okuduklarım listesini çıkarmanın en zorlayıcı kısmı, lanet olası "-da" ekini nasıl ayırdığımızı unutmuş olmamdı. Üzülerek söylüyorum ki ciddiyim. Vallahi Şubat'ta mı Şubat'da mı yoksa hiç eki meki ayırmadan direk Şubatişkoda mı diye bulana kadar canım çıktı, hala da doğrusu ne emin değilim açıkcası, hatam varsa kusura bakmayııın jkld

Öncelikle okuduklarımı yorumladıklarım ve diğerleri olarak iki kategoriye ayırabiliriz, o yüzden yorumunu buraya atmadıklarımın hatrına hepsine minicik minicik cümleler eklemeyi tercih ediyorum, başlayalım hjklfghj.


#1
Şubat'ın açılışını bir adet Fatih Murat Arsal kitabı ile yapmıştım, Seni Sevmek İstemiyorum. Şu zamana kadar sadece iki tane FMA kitabı okuyabilmiş birisiyim ama yazarın o romantik sonları beni rahatlatıyor sanırım. Karman çorman kurgulu kitaplardan sonra bir mola görevi, bir nevi beyin dinlendirici oluyor, hem özellikle FMA'nın kitaplarındaki erkek karakterlere hep bayılmışımdır, güçlü, karizmatik, kaslı ve yakışıklı, okuduktan sonra bir adet de bana lütfen diye düşünmeyeni henüz göremedim jkdlşgfgh.
 ,



#2 & #3

Ardından takip eden Julia Quinn'in Bana Beni Sevdiğini Söyle ve Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü. Orjinal adları kesinlikle daha hoş, böyle çevirinin azizliğine uğramış haliyle biraz fazla rahatsız edici geliyor. Quinn'in kaleminde açıkçası çok da özel bir şey bulduğum söylenemez, arkadaşım kitabı elimde gördüğünde "Quyin diye okuyor kesin mal." demiş idi, bence bilinçaltımdan kaynaklanan quyin sevdasıyla bir sempati duyuyorum bu yazarcığa, yine de tarihi-aşk kitaplarından hoşlanan bir tarafın hep içimde olduğuna inanıyorum ben zaten, neyse.



#4
Sonra gelelim efendim Peri Masalım'a. Sinem Akça'nın kaleme aldığı bir mizah (?) kitabı, 250 sayfalık, ebatları da küçük olduğundan 2 saatte bitirilebilecek bir şeydi. Anlatımında yakaladığım samimilikten mi, yoksa ondan önce Jane Austen okumaya çalışıp, odaklanamamaktan ötürü gerilmemden mi birden bitirmiştim tam olarak çıkaramıyorum ama yine de hoş bir kitaptı. PuCCa gibi bir yazım şekline sahip olduğunu düşünüyorum, eğer ki elinize olur da geçerse kısa sürede bitirebileceğiniz bir kitaptı.


#5
Ardından ablamın kütüphanesinden bir saatlik okuma aram için çaldığım Yekta Kopan'ın, Bir De Baktım Yoksun'u vardı yine şubat okuma listemde. Chad Lawson'ın piyano coverlarıyla okuduğumdan mıdır, yoksa yazarın havasından mıdır bilmiyorum ama bana çok kasvetli geldi. Tema olarak baba özlemini, nefretini ya da ne bileyim, hissiyatsızlığını esas alan hikayelerden oluşuyordu çoğunlukla. Yunus Nadi Öykü Ödülü ile Haldun Taner Öykü Ödülü'nü kazanmış bir kitaptan daha derin şeyler beklediğimi itiraf etmeliyim, yine de kitabı bitirir bitirmez gidip bir babama sarıldım, kaybetme korkusunu içime içlemiş olabilmesi bence çok harika bir şeydi. Üstelik gerçekten sayfa sayısı az diye hatırlıyorum, kitabı bir okumaya başlayacaksınız, sonra bir de baktınız bitmiş. (Kitap espirisi hjkdlg.)

#6
Sineklerin Tanrısı, uzun süredir merak ettiğim bir kitaptı ve bir şekilde elime geçince büyük bir hevesle okumaya başladım ancak, yine de bitirmekte zorlandığım bir kitaptı. Sahiden zorlandım, felaket zorlandım, aşırı ötesi zorlandım, o derece yani anlayın jkdvghb Şimdi kitapla ilgili Cansu'nun yaptığı yorumu okursanız zaten ne demek istediğimi aşağı yukarı anlarsınız, benzer şeyler söyleyeceğim için özelen kendim bir yorum paylaşmamıştım zaten. Yine de şu cümleyi söylemeden geçemeyeceğim, yazar vermek istediği mesajı çok daha güzel bir dil kullanarak da verebilirdi bence, en azından benim görüşüm.

#7
Vee ayın son kitabı, Gölgeler Kasabası. Bir derecelendirme yapacak olursak okunma sırasına göre son, beğenilme listesine göre ilk sıradaydı. Bu kitapla ilgili yoruma buradan ulaşabilirsiniz.

Evet, böylesine yoğun bir tempoda bence yedi kitap okumak ne az ne de çok sayılabilir. Yemin ediyorum çözdüğüm paragraf bilgisi sorularını bileştirsek net olarak iki kitap daha çıkardı ama şimdi sınav psikolojimi ortaya sermek istemiyorum. Tabi ki de özentilik yapıp üç beş güne Mart'ın göstermelik okuma listesini de paylaşacağım, manyak mısınız hjdk Musmutlu günleer 


Bookmark Us

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

Search

Ne Okuyorum?

Anna Todd - After

Recent Posts

Unordered List

Pages

Text Widget

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Author Info

Text Widget

Instagram

Facebook

Quyinin Halkı

About the Author

featured Slider

Navigation Menu

Twitter

Like us

Popular Posts

Copyright © Quyinin Tacı | Powered by Blogger
Design by SimpleWpThemes | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com